Güncel

Anayasa'ya dair

Türkiye’de yeni anayasa tartışması gündeme geldiğinde ben de herkes gibi heyecanlanmış ve ülkeme çağ atlatabilecek birkaç teklif sunabilir miyim diye biraz kafa bile yormuştum. Olur mu, olur, birileri duyar, hatta beğenebilir, ilgili ve yetkili adreslere, en azından tartışma konusu yapılmak üzere iletebilirler diye kendimce ümitlenmedim desem yalan olur.

Saflıktan beslenen beyhude ümitlerin gerçeğe dönüşemeyeceğini yeniden anlamam uzun sürmedi. Aynı eski günlerdeki gibi... Yeşil hareketin başlangıç günlerinde Gökova Termik Santralına karşı çıktığımızda, Turgut Özal devletin duruşunu o zaman bize şu sözlerle ifade etmişti:  “İt ürür kervan yürür.”

Devlet tarafından bakıldığında oldukça gerçekçi bir tespitti bu; anlayacağınız devlet kervan oluyordu, bizler de it. Bu bakış açısının, aradan geçen otuz yıl içinde değişmemiş olduğunu yeniden tespit etmiş olmak çok da şaşırtıcı olmadı. Nedeni de oldukça basit. O gün ve ondan önce olduğu gibi bu gün de bu ülkede başta eğitim ve adalet olmak üzere sistem tıkanmış ve işlemiyorsa, orada, bilgi, yetenek, dünya görüşü ya da liyakat bakımından en değerli kişilerin bu topluma yön verdiklerinden, o ülkenin uygarlığa giden yolda evrimleşmekte olduğundan söz etmek olanaksızdır. Daha açık söylemek gerekirse, toplumsal bir hastalığı iyi edecek uzman hekimler varken, ameliyatı kasaba havale etmek toplumsal bir zeka tutulması değilse ya nedir?

Ben gene de yepyeni bir anayasa yazılabileceğine dair saflığımı ve inancımı yitirmeksizin, halkın bu referanduma “hayır” diyerek, iktidarı ve muhalefetiyle, ülke yöneticilerinin uzlaşma içinde yeni ve uygar bir anayasa yazmaya zorlanabileceğini umuyorum. Yeni bir “toplumsal sözleşme”yi yeniden yazma şansısımız olabilecekse, bu güne kadar yeryüzünde yazılan yasalarda (muhtemelen bütün ülkeler buna dahil) gözetilmediğini hissettiğim iki ana unsurun anayasa yazımında anafikir olarak dikkate alınması durumunda, belki de ilk kez yasa yazmada dünyada örnek teşkil edebilecek yeni bir yaklaşım ile dünyalılara öncü olabileceğimizi de kanıtlama şansına sahip olacağımızı düşünüyorum.

A. Uygar sayılan ülkelerin çoğunluğunda ya da tamamında yasalar, insanı potansiyel suçlu olarak gören zihnin ürünüdür, yani yasa ile ceza neredeyse eşanlamlıdır, bizim yasalarımız da ceza yasalarıdır. Bildiğim hiç bir ülkede ödüllendirmeyi de öngörebilen bir yasa yoktur. İyi olanı ödüllendirmeyen bir ülkenin, sadece kötüyü cezalandırarak toplumsal barışı sağlamaya çalışması bir eksikliktir. Uygar(sivil) ve sosyal bir hukuk devleti anayasası, vatandaşını aşağılık ya da suçlu bir yaratık olarak görme eğilimini temel alan bir zihnin ürünü olmamalıdır.

B. Dünya ülkelerinin gene çoğunluğunda ya da tamamında yasalar egomerkeziyetçi insan zihninin ürünüdür, her türlü insan eyleminde olduğu gibi yazılan yasalarda da insan merkezdedir. Nasıl ki insan bir zamanlar tüm evreni kendi etrafında dönüyor zannına kapılarak kendini merkeze yerleştirme eğiliminde olmuşsa, bugün de aynı yanılgı içinde tüm ekolojik varlığın kendi etrafında ve ona hizmet eder olduğundan yola çıkarak yasalarını yazmıştır. Dini inançlar, politik ideolojiler ve ekonomik plan ve programlar da genel olarak bu konumlandırmayı esas almışlardır. Çevre sözü dahi aynı yanılgının devamıdır, yani anlamsal olarak insanın etki alanını oluşturan ve onu merkeze yerleştiren bir kavramdır. Bu bağlamda ekosistemin bütünlüğünü vurgulayan, insan etkinliklerinin bu bütün ile uyum içinde varoluşunu anafikir olarak benimseyen bir anayasa neden yazılmasın?

Yasa koyucular ve yasa uygulayıcıların farkındalıklarını ölçmek için mevcut anayasamızı bir kaç kez taradım.

"Biyosfer, besin zinciri, fotosentez, element ve enerji döngüleri, iklim, açlık, doğa, ekoloji ya da ekosistem" sözcüklerinin anayasa içinde hiç kullanılmamış olduğunu fark ettim. Çevre kelimesi ise sadece 56 ve 57.inci maddelerde birer cümle içinde toplam beş kez kullanılmış. Anayasamızda orman’a ciddi olarak önem verildiği görülüyor; gene de bu durum ormanlarımızın her ne nedenle olursa olsun yok olmasını engelleyememiş. Bugüne dek babaların yazdığı anayasalara (babayasalara) karşın gerçek bir anayasa yazımında kadının ne oranda rol alacağı da ayrı bir sorunsal olarak karşımızda durmaya devam ediyor.

Başlangıç amacı ile burada “Ekolojik Anayasa” için aşağıdaki madde önerilerini, anayasa tartışmacılarının kulağına küpe olabilir diye, tartışmaya sunuyorum, zaman ayırmak cidiyetini gösterenler için devamını da el ele vererek getirebiliriz. Unutulmamalıdır ki bu dünya beş milyar yıldır var, bilim insanlarınca bir o kadar da var kalacağı var sayılıyor. Peki biz gelecek beş milyar yıl için geçerli olabilecek mutlak gerçeğe vakıfız mıyız ki, anayasanın malum maddelerinin değiştirilmesinin teklifine bundan böyle ve ebediyen zihnimizi de kulaklarımızı da tıkamışız?

Ben yeni anayasanın aşağıdaki maddelere benzer bir mantıkla başlamış olmasını, anayasanın ebedi olabilmesi açısından tercih ederdim.

1.Türkiye Cumhuriyeti, suyu, toprağı, havası, tüm canlı ve cansız öğeleri ile bir ekosistemdir. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin birinci görevi bu ekosistemi ve onun barındırdığı tüm canlı ve cansız varlığı korumak, onların gelecekte de güven altında olmalarını sağlayacak tüm tedbirleri almaktır.

2.Doğal işleyiş ve doğa yasaları ile çelişki içinde olan tüm yapay yasalar geçicidir.

3.Biyosfer, besin zinciri, fotosentez, element ve enerji döngüleri ile iklime ve ekosisteme etkiyecek, yaşam zincirinin halkalarını oluşturan, insan dışındaki diğer canlı türlerin de varlık haklarını gözetmeyen insan etkinlikleri teklif edilemez(edilmemelidir).
.....
.....
Bu yazı Eylül 2007’de yazılmış, güncellenerek düzenlenmiştir.


*

"Türkiye'nin dört bir yanı şantiyeymiş."



Bunu söyleyen zat, şikayet anlamında değil, bilakis icraatları ile öğünmek üzere sarf ediyor bu sözleri. Tespit doğru, adam da haklı; ben de kendimi bildiğim bileli, en azından yarım asırdır, Türkiye'nin bir şantiyeden ibaret olduğumun farkındayım zaten. Lafı söyleyen kendi marifetleri ile öğünüyor olabilir, ancak vatandaş sizin ona layık gördüğünüz o şantiyede yaşamaktan bıktı artık.


*


İstanbul'un kaldırımlarına beş yılda 187 milyon TL harcanmış. Bilen varsa söylesin, şu kaldırımları kimin yapmış olduğunu merak ediyorum.